SAİDİ NURSİ’NİN SAMSUN’DA YARGILANMASI (18.12.2009)


29 Ocak 1953 tarihinde Samsun Ağır Ceza Mahkemesinde, Samsun’da yayınlanan Büyük Cihad gazetesinde yayınlanan ve Saidi Nursi tarafından yazılmış Şapka Kanunu aleyhtarı bir makaleden dolayı açılan davanın duruşmasına devam edilmiştir.

Büyük Cihad gazetesi Yazı İşleri Müdürü Hüseyin Yücel mahkemede hazır bulunuyordu. Saidi Nursi ise mahkemeye üç doktor tarafından verilen bir rapor göndererek duruşmaya katılmamıştır. Bu raporda yaşlılığı sebebiyle zafiyette olduğu ve kış mevsiminde yola çıkamayacağı bildirilmişti.

Alaşehir Cumhuriyet Savcılığından istenilen Büyük Cihad gazetesinde bir arama yapılması yerine getirilmiş ve bu arada gazetenin sahibi Mustafa Bağışlayıcı’nın yazdığı eski harflerle ve Saidi Nursi’ye hitaben kaleme alınan mektup okundu.

Mektubu gönderen Ali Atıf Özalptekin isminde bir kimse olmadığı ve Ankara Hukuk Fakültesinde böyle bir kimsenin bulunmadığı okundu.

Nihayet mahkemenin kararı bildirildi: Saidi Nursi’nin hangi mevsimde gelebileceğinin üç tabip tarafından imzalanacak bir raporla bildirilmesi Manisa mahreçli telin mevridinden mahiyetinin anlaşılması için bunun anlaşılması için bunun aslının gönderilmesi.

Maznun Saidi Nursi’nin mezkür makalesinin Başvekâlet ve Vekâletlere gönderildiğini iddia ettiğinden Başvekalet, Adliye Vekaleti ve İçişleri Vekaletinden suretlerinin varsa gönderilmesi ve son olarak her iki maznunun suç mevzuu Büyük Cihad gazetesi ve bu maznunların ifadelerinin İstanbul Birinci Ağır Ceza Mahkemesi naibliğinde seçilecek olan Üniversite veya diğer yüksek okullardan profesörlerden üç belirli kişi tarafından tetkiki ve duruşmanın 26 Mart 1953 Perşembe gününe bırakılmasına karar verilmiştir. [1]

26 Mart 1953 Cuma günü Saidi Nursi’nin yargılanmasına devam edilmiştir. Bir önceki duruşmada mahkemenin istediği üç profesörden oluşan ehlivukufun yazdığı rapor gelmiş ve okunmuştur.. Mezkûr yazının dini siyasete alet eder mahiyette bulunduğu ve irticai nitelikte olduğu bildiriliyor ve ayrıca yazının altına B.C rumuzuyla yazılan ekin uyan uyan diye başlayıp, halkı ihtilale teşvik edici mahiyette görüldüğü tespit olunmuştur.

Saidi Nursi ise mahkemeye gönderdiği savunmada kendini şu şekilde müdafaa etmiştir:

“Samsun Mahkemesinden Sorgu ve Savcının Büyük Cihad’da intişar eden bir şekvâma dair beni Samsun Ağır Ceza Mahkemesine vermelerine dair bir davetiye geldi. Bana okudular. İçinde yalnız dört nokta nazar-ı ehemmiyete alınabilir gördüm:
Birincisi: Büyük Cihad’ın müdür-ü mes’ulü mahkemede müdde-i umumîye demiş ki: “Said Nursî o makaleyi bana göndermiş. Ben de neşrettim.” Bu meselenin hakikati şudur: Ben hasta iken Emirdağındaki kardeşlerim yanıma geldiler. Emirdağında başıma gelen zâlimâne hadiseye dair konuştuk. Hem hastalıklı, hem hiddetli, hem Ankara’ya şekvâ suretinde bir şeyler söylemiştim. Yanımdaki hizmetçim kaleme aldı. Nur talebelerinin tensibiyle Ankara’daki bir iki Nur talebesine gönderip, tâ bazı dindar meb’uslara göstersinler, bu hastalığımda bana sıkıntı verilmesin. Hem gönderilmiş. Bazı meb’uslar da görmüş. Ve bilmediğimiz bir zatın hoşuna giderek Büyük Cihad müdürüne göndermiş. Ben kasem ederim ki, o zamandan şimdiye kadar bilmiyorum ki kim göndermiş. Fakat neşrolduktan sonra bir nüsha buraya gelmiş. Yeni harfleri bilmediğim için bana birisi okudu. Ben memnun oldum. “Allah razı olsun” neşredenlere dedim. Gerçi otuz beş seneden beri siyaseti terk etmiştim. Fakat Büyük Cihad gibi hâlisâne dine hizmet eden o cerideye ve onun sahip ve muharrirlerine din namına minnettâr oldum ve “Allah razı olsun” dedim. Haberim olmadan ve para da vermeden daima bana o mübarek gazete gönderiliyordu.
İkinci nokta: Benim Samsun’daki Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilmekliğime dairdir. Bu noktada bunu kat’iyen beyan ediyorum ki, Samsun havalisinde, hususan Büyük Cihad dairesine mensup mübarek âhiret kardeşlerim ve Nur talebelerini ziyaretle görmek için oraya gitmek isterdim. Fakat doktorların raporlarıyla, kat’î iktidarsızlığım o dereceye gelmiş ki, beş dakikalık karşımdaki, bu meselenin başlangıcı ve esası olan mahkemeye, bir buçuk senedir bana haber verdikleri halde gidemiyorum. Mecburiyetle müdde-i umumî ve hâkim vazifesini gören sorgu hâkimi yanıma geldiler. Medâr-ı sual ve cevap Büyük Cihad gazetesini de getirdiler. Gazetenin bazı sözleri benim sözlerim içine karıştırılmış. Ben de onlara cevaplarını vermiştim. Eğer faraza Ağır Ceza bu ehemmiyetsiz meseleye ehemmiyet verse, benim mahkememi Eskişehir’e nakline müsaade etsin ki, orada sıhhiye heyetinden iki aylık raporlu zehir hastalığı ile şiddetli hasta bulunduğumdan bizzat bulunabilirim. Yoksa imkânı yoktur.
Üçüncü nokta: Savcı ve sorgu hâkimi 163. maddeye dayanıp Said Nursî’yi dini siyasete âlet ve âsâyişe zararlı propaganda diye itham ediyorlar. Bu noktanın hakikatini yirmi dokuz senedir beş altı mahkeme ve beş altı vilâyetin zabıtaları ve 133 parça kitaplarımı ve binlerce umum mektuplarımı elde ettikleri halde ve dinsiz komitelerin tahriki ile safdil bazı memurları aldatmalarıyla kat’iyen iki meseleden başka medar-ı mes’uliyet bulmadıklarına delil: İki sene bütün mektuplarım ve kitaplarım Denizli Ağır Ceza mahkemesiyle Ankara Ağır Ceza Mahkemesi ve Mahkeme-i Temyiz de müttefikan hem benim beraatime, hem bütün kitapların iadesine karar vermeleri ve beş altı vilâyette yalnız tesettüre dair bir âyetin tefsiri bahanesiyle bir tek mahkeme hafifçe ceza vermek istedi.
Kat’î ve kuvvetli cevabıma karşı mecburiyetle meseleyi kanaat-ı vicdaniyeye çevirdiler. Demek onlar da medâr-ı mesuliyet bulamadılar.
Bu noktayı izah için Afyon mahkeme reisine gönderdiğim istidayı size de berâ-yı malûmat gönderiyorum.
Elhasıl: Aynı nakarat beş-altı mahkemede tekrar edilmiş ve medâr-ı mes’uliyet bulamamışlar. Şimdi Samsun savcısı ve sorgusu ve yirmi sekiz seneki nakaratı aynen tekrar ediyorlar: “Şahsî nüfuz temin için propaganda yapıp dini siyasete âlet ediyor.” Beş mahkemede dört yüz sayfa kadar olan cerh edilmemiş müdafaatıma, benim bedelime havale ediyorum. Beni konuşturmaktan ise ona baksınlar.
Samsun’dan gelen tebliğnâmeye karşı kısaca cevabımı Samsun Heyet-i Hâkimesine takdim ediyorum:
Birincisi: Ben makalemi kendim göndermemişim. Bütün buradaki dostlarım biliyorlar.
İkincisi: Benim gizli düşmanlarımın suikastıyla zehir tesemmümü ile şiddetli hastalığımdan yanımdaki camie on defada ancak bir defa gidebiliyorum. Bu Samsun Mahkemesini yakınımızdaki Eskişehir’e naklini kanunen talep ediyorum. “

Bu savunmanın ardından Başbakanlıktan gelen mezkûr yazının aynı olduğunu söylenen yazı okundu. Bu bir dilekçe mahiyetinde olup Saidi Nursi tarafından gönderilmişti ve sanıkların iddiaları hilafına bu dilekçenin gazetede neşrolunan yazıdan tamamen ayrı olduğu tespit olundu. Karara geçildi. Saidi Nursi’nin Mayıs ayında gelebileceği raporla sabit olduğundan ihzaren celbine ve mahkemenin 25 Mayıs 1953 Pazartesi günü saat 9’a bırakılmasına oy birliğiyle karar verildi. [2]
29 Temmuz 1953 tarihinde ise dört ay süren dava; laikliğe aykırı olarak dini hissiyatı alet ederek Saidi Nursi’nin nüfuzunu arttırmak maksadıyla yargılanan Mustafa Sungur 18 ay ve Büyük Cihat Yazı İşleri Müdürü Hüseyin Yücel ise 22 ay hapse mahkûm olmuşlardır.[3] Mustafa Sungur, Samsun Cezaevinde 11 ay yattıktan sonra temyiz edilen davanın bozulması ile tahliye oldu. Gazetenin Yazı İşleri Müdürü Hüseyin Yücel ise cezasını çekmeye devam etti. 22 ay hapis cezasını çektikten sonra tahliye oldu. Bu davada Saidi Nursi ise beraat etti. Samsun’da açılan Büyük Cihad davası da bu şekilde sonuçlanmış oldu.

——————————————————————————–

[1] Samsun Postası 30 Ocak 1953, Sayı: 673

[2] Samsun Postası 27 Mart 1953, Sayı: 729

[3] Zafer Gazetesi 1 Haziran 1953

Baki SARISAKAL
(KAYNAK : SAMSUNPOST)